Geri

Konstantinopolis'in düşüşü, tarihin ve Türkiye'nin akışını değiştiren bir gün


29 Mayıs 1453, dünya tarihine sonsuza dek geçen bir tarihtir. O gün Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed'in eline geçti. Bu olay sadece Bizans'ın bin yıllık tarihini sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa tarihinde yeni bir dönemi başlattı. Bugün, beş asırdan fazla bir süre sonra, bu muazzam dönüm noktasının izleri İstanbul'un ve diğer Türk şehirlerinin mimarisinde, kültüründe ve elbette emlak piyasasında hissedilebiliyor.



Bizans'ın Sonu - Osmanlı Büyüklüğünün Başlangıcı


Bir zamanlar geniş toprakları kontrol eden Bizans İmparatorluğu, 15. yüzyıla gelindiğinde Konstantinopolis'in sınırlarına ve birkaç kıyı kalesine kadar küçülmüştü. Şehir iç çatışmalar, ekonomik kriz ve Osmanlı Türklerinden gelen sürekli tehditler nedeniyle zayıflamıştı. Theodosius'un surları yüzyıllar boyunca aşılamaz olarak görülmüştü, ancak bu durum 1453'te değişti. Genç sultan 2. Mehmed, eşi benzeri görülmemiş büyüklükte bir kuşatmaya hazırlanıyordu.


Büyük bir Müslüman güç yaratma hırsıyla yanıp tutuşan Sultan İkinci Mehmed, Konstantinopolis'i ele geçirmeyi sadece askeri değil, aynı zamanda kutsal bir görev olarak görüyordu. Yaklaşık 80.000 kişilik bir ordu topladı ve tarihte ilk kez, en kalın duvarları bile delebilen ünlü Urbana topu da dahil olmak üzere devasa kuşatma topları kullandı.


Şehir 50 günden fazla dayandı. İmparator Konstantin XI Paleologos liderliğindeki yaklaşık 7 bin kişilik savunmacılar cesaret gösterse de güçleri eşit değildi. 29 Mayıs sabahı surlar aşıldı ve Osmanlı birlikleri şehre saldırdı. Konstantin XI savaşta öldü ve son Bizans imparatoru oldu.


Konstantinopolis'in düşmesiyle birlikte Orta Çağ dönemi sona erdi. Şehrin yeni sahibi büyük ölçekli dönüşümüne başladı: Bizans kiliseleri camiye dönüştü, saraylar, çarşılar ve hamamlar inşa edilmeye başlandı. Bizans'ın en büyük eseri olan Aya Sofya camiye, daha sonra müzeye ve tekrar camiye dönüştürüldü. Şehir, gücün ve merkezi iktidarın sembolü haline gelerek İstanbul adını aldı ve tarihteki en güçlü imparatorluklardan birinin başkenti oldu.


Mehmed şehrin yerleşimine özel bir önem verdi: Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi topluluklar yeni İstanbul'a yerleşmeye davet edildi. Bu metropolü hala ayırt eden kozmopolit imaj bu şekilde oluştu. Etnik ve kültürel çeşitlilik şehri sadece idari değil, aynı zamanda bölgenin ticari ve entelektüel merkezi haline getirdi.



Bugün bunu hatırlamak neden önemli?


Konstantinopolis'in düşüşü sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda derin bir kültürel değişimdi. Şehrin tarihi modern Türkiye'nin dokusuna işlenmiştir. Eski şehrin her taş işçiliğinde, Fatih semtinin her dar sokağında, 1453 olaylarının yaşayan bir hatırlatıcısı vardır. Türkiye'de mülk edinmek isteyenler için bu sadece bir bağlam değil, bölgenin cazibesinin önemli bir parçasıdır.


Bugün Fatih, Galata ve Eyüp zengin bir tarihi ve mimari mirasa sahip mahallelerdir. İstanbul'da mülk satın almak için en iyi yerler arasındadırlar. Bu yerler özellikle tarih, kültür ve nesnelerin değerinde büyüme beklentilerinin bir kombinasyonunu arayan yatırımcılar için ilgi çekicidir. Butik oteller, apartmanlar ve ortak çalışma alanları için tarihi binaların restorasyonu gibi projeler özellikle önemlidir.


Yatırımcılar ayrıca tarihi manzaraya organik olarak uyum sağlayan modern konut komplekslerine de dikkat ediyor. Şehir merkezindeki bu tür projeler, miras ile 21. yüzyıl konforunun nasıl bir araya getirilebileceğini göstermektedir.



İstanbul - zamanların ve medeniyetlerin kavşağı


Konstantinopolis İstanbul oldu ama Avrupa ve Asya'nın kavşağındaki konumunu korudu. Günümüzün metropolü eski ve yeniyi, Doğu ve Batı'yı birleştirmektedir. İstanbul'daki gayrimenkulleri piyasadaki en likit ve istikrarlı gayrimenkullerden biri yapan da işte bu benzersizliktir.


Tarihle iç içe olan bölgelerde konut talebi hala yüksektir. Burada metrekare başına fiyatlar şehir ortalamasından daha yüksektir, ancak likidite de daha yüksektir - bu tür bölgelerde mülk satın almak genellikle mükemmel bir yatırımdır.


Konstantinopolis'in düşüşünden sonra önemli merkezler haline gelen Türkiye'deki diğer şehirleri de unutmamalıyız. Osmanlıların eski ilk başkenti olan Bursa, şu anda konut talebinin arttığı bir sanayi merkezi olarak gelişmektedir. Bulgaristan ve Yunanistan sınırındaki Edirne, Avrupalı alıcılar için ilgi çekicidir. İzmir, Ankara, Antalya ve Mersin pazar konumlarını artırmaya devam etmektedir.


Tarihi kayıtlarda adı geçen birçok Türk şehri artık yatırım merkezleri haline gelmektedir. Gelişmiş altyapı, gayrimenkul satın alma yoluyla oturma izni ve vatandaşlık elde etmeye yönelik programlar bu eğilimi güçlendirmektedir.



Geçmişi hatırlamak geleceğe yatırımdır


29 Mayıs sadece tarih kitaplarında yer alan bir tarih değildir. Türkiye'ye yeni bir açıdan bakmak için bir fırsattır. Derin tarihi miras, ülkenin şehirlerini sadece turistik mücevherler değil, aynı zamanda yatırım için de cazip merkezler haline getiriyor. Her geçen yıl Türkiye'de, özellikle de tarihi değeri olan bölgelerde gayrimenkullere olan ilgi artıyor.


Tarihi hafıza ve ticari hesaplama giderek daha fazla el ele gidiyor. İstanbul, İzmir ve Bursa'daki eski binaların yenileme projeleri hem özel yatırımcılar hem de hükümet programları tarafından desteklenmektedir. Bu da hem yurt içinde hem de yurt dışında değer gören, ruhu ve tarihi olan eşsiz mülkler yaratıyor.


Türkiye'de mülk satın almayı düşünüyorsanız - ister İstanbul'da bir daire, ister Ege kıyısında bir villa ya da Ankara'nın merkezinde bir ticari mülk olsun - her sokağın, her cephenin ardında bir hikaye olduğunu anlamak önemlidir. Konstantinopolis'in düşüşüyle başlayan ve her taşta, her evde, her yeni projede devam eden bir hikaye.


Paylaş
WhatsAppLogoTelegrammLogo

Sosyal ağlarımızdaki en iyi teklifler!

instagramBigfacebookBigyoutubeBigtelegramBig