Ayasofya Katedrali nasıl müze oldu?
1935 baharında Ayasofya 'nın bir müze olarak aktif tanıtımı başladı. Bu olay, Mustafa Kemal Atatürk'ün reformları altında Türkiye'nin yeni laik kimliğinin oluşumunda önemli bir adım olmuştur.
Tarihsel retrospektif
Ayasofya Katedrali 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus'un emriyle inşa edilmiştir. Projenin mimarları Tralluslu Anfimius ve Miletoslu Isidore idi. Bu görkemli yapı 900 yıldan fazla bir süre boyunca dünyanın en büyük Ortodoks katedrali ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun gücünün bir sembolü olarak kaldı.
Konstantinopolis'in 1453 yılında Osmanlılar tarafından fethinden sonra Sultan 2. Mehmed, Ayasofya 'nın camiye dönüştürülmesini emretmiştir. Minareler, mihrap ve minber eklenmiş ve Hıristiyan mozaikleri kısmen sıva ile kaplanmıştır. Böylece Ayasofya, binanın halka kapatıldığı ve restorasyon çalışmalarının başladığı 1931 yılına kadar cami olarak varlığını sürdürdü.
Atatürk'ün laik reformlarının bir parçası olarak, 1934 yılında Ayasofya Katedrali 'nin müzeye dönüştürülmesi için bir kararname çıkarıldı ve Şubat 1935'te resmi olarak kültürel bir nesne olarak kapılarını açtı. Aynı yılın ilkbaharında, Bizans mozaiklerinin temizlenmesi, fresklerin restore edilmesi ve halkın erişimine açık sergilerin oluşturulması için kapsamlı çalışmalar başlatıldı.
Popülerleştirme kampanyası ve uluslararası tanınırlık
Ayasofya 'nın müzeye dönüştürülmesi yeni laik Türkiye'nin güçlü bir sembolü oldu. Uluslararası toplum bu adımı ülkenin çok kültürlü mirasına saygının bir örneği olarak değerlendirdi. Nisan 1935'te mozaikleri restore etme çabaları Türk ve yabancı basında etkin bir şekilde duyuruldu ve dünyanın dört bir yanından turistler müzeyi ziyaret etmeye başladı.
O dönemde restore edilen en ünlü mozaikler arasında tahtta bir çocukla birlikte Meryem Ana'nın görüntüsü, İsa Pantokrator'un görüntüsü ve İmparator Konstantin IX Monomakh ve Zoe'nin yer aldığı sahneler vardı. Bu sanat eserleri neredeyse beş asır boyunca sıva katmanlarının altında saklı kalmıştır.
Kültürel ve dini bir köprü olarakAyasofya Katedrali
Ayasofya Katedrali, Doğu ile Batı'nın, İslam ile Hıristiyanlığın, antik çağ ile modernliğin buluştuğu bir mekân haline gelmiştir. Mimarisi ve tarihi, hem inananlar hem de laik akademisyenler tarafından hayranlıkla izlenmektedir. Yapının sembolik önemi, ulusal kimliğin bir parçası ve uluslararası diyaloğun bir nesnesi haline gelmiştir.
UNESCO'ya göre, Dünya Mirası Alanı statüsü yalnızca Ayasofya'nın kendisini değil, aynı zamanda İstanbul'un tarihi merkezindeki çevresini de kapsamaktadır. Bina, mimari ve kültürel geleneklerin eşsiz bir sentezini örneklemektedir.
Çağdaş gelişmeler ve yeni bir dönüm noktası
10 Temmuz 2020'de Danıştay 1934 tarihli kararı iptal etti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ayasofya Katedrali 'ni cami statüsüne döndüren bir kararname imzaladı. 24 Temmuz 2020'de 86 yıl sonra ilk kez binada Cuma namazı kılındı. Karar, UNESCO'nun evrensel kültürel erişimin korunması gerektiğine ilişkin açıklamaları da dahil olmak üzere, dünya çapında destekten eleştiriye kadar değişen güçlü tepkilere yol açtı.
Bugün Ayasofya Katedrali herkese açık: bir kez daha cami olarak işlev görüyor, ancak turistlerin erişimine açık. Giriş ücretsizdir, ancak ziyaret için dini görgü kurallarına uyulması gerekmektedir.
Ayasofya Katedrali sadece bir mimari harikası değildir. Değişen çağların yaşayan bir anıtı, Türk ulusunun esneklik ve istikrarının bir sembolü, ülkenin kültürel bir kodudur. Duvarlarında Bizans'ın, Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hatıraları vardır. 1935 baharı, anıtın tarihinde önemli bir an olmuş ve onu tüm insanlığın erişimine açmıştır.